Kızkardeşim Fulya, iki oğul, Berk (11) ve Başar (7), yani kendi taktıkları grup adları ile fantastik dörtlü, bu yıl yaz tatilini, 3 haftalığına Londra’da geçirmek için gerekli hazırlıkları tamamlayıp yola koyuldu. Uçağa binmek çocukların kalbini sevinçten, büyüklerinkini de zaman zaman korkudan patır patır attırır. Başar da uçağa seyrek binen diğer çocuklar gibi:
-‘Oo, yüksekteyiz, vay canına, çok yüksekteyiz’ diye sevinç çığlıkları atıyordu.
Bir yandan da ekledi:
-‘Buradan atlarsam çok korkarım valla…’
Berk de ön koltuktan konuya yeni bir bakış açısı getirdi:
-‘Uçaktan düşerken ölmeyi saymazsak uçaktan düşmek çok eğlenceli olabilir’.
Uçuş genel olarak coşkulu ve keyifli geçti. Uçak, hostes ve yakın oturan yolcular incelendi. Sorular soruldu ve cevaplandı.
Hostes kemerlerinizİ bağlayın anonsu yaptı. Başar annesine sordu:
-Kemerimi bağlamazsam ne olur?,
Annesi:
-‘Ölürsün’
Bunu öğrenen Başar, yolculuğun ilerleyen saatlerinde kemerini açtı. Sohbete daldı. İnişe doğru, birden kemerlerinizi takın anonsu yapılınca Başar aceleyle kemerini taktı ve ardından ekledi:
-‘Oh, az daha ölüyordum’
LONDRA’ DA İLK GÜN
KEW GARDENS
Gezi programında Londra’nın yer almasının en önemli nedenlerinden biri müzelerse; diğeri de kraliyet botanik bahçelerinden biri: Kew Gardens. Londra’nin güneybatısındaki 300 dönümlük bir arazi üzerine, 1730’da prens Frederic tarafından kurulmuş bir bahçe. Günümüze kadar dünyanın bir çok ülkesinden gemilerle getirtilen nadir ağaçlar, bitkiler, tropikal bitkilerle dolu bir şölen bahçesi. Benim gibi bitkilere, ağaçlara, çiçeklere aşıkçasına düşkün biri için günlerce dolaşılıp keşfedilecek bir oyun bahçesi. William Chambers gibi ünlü mimarların da elinin değmesi ile mimari ve doğanın güzellikleri alabildiğine, çok da abartmaya kaçmadan serpilmiş küçük nazlı gölcüklerin üzerinde yüzen kuğular, nilüfer çiçekleri, yüzyıllık sedir, köknar ve çınar ağaçları zaten yumuşak olan Britanya güneşini dantel gibi işleyerek yeryüzüne dokunduruyor. Bu yaprakların altuındaki bizler, acaba bahçenin hangi köşesine koşuştursak; hangi güzel çiçeğin fotoğrafını çeksek, aman hava kararmasın diye ordan oraya koşturuyoruz. Hasretle gökyüzüne kanat kanat uzanan
LONDRA’ DAN DÖNERKEN
Erişkin bir ülkeden çocuksu ülkeme dönüş. Çocukça bir sevinçle oluyor tıpkı gidişim gibi.
Paketlenmemiş meyveler, birbirine karıştırılmamış, pişirilmeden marketlere sunulmuş, sebzeler, şekeri seyrelmemiş, çekirdeği kaybolmamış üzümler beni bekliyor. Ama yine de aklım çocuklarımın sevdiği donatlarda, çikolatalı kekler de ve en çok da benim sevdiğim ulu çınarlarda, geniş parklar da kalmayacak değil. Onları fotoğraflarımla depoladım gözlerime, aklıma. O dantel gibi işlenmiş, yeşile ve doğaya güzellik katan evleri, taştan ve taçlı binaları. Anlatmak istiyorum çocuklara, öğretmenlere bilim müzesinin, Doğa tarihi müzesinin doğayı ve tarihi ne kadar sevdirebileceğini. Sorgulasınlar istiyorum en büyük şehirlerimizde bile neden olmadığını….British Museum’dan ayrılırken topraklarından koparılmış mozoleleri, mermerleri, heykelleri ve hazineleri düşünüyorum. Kayıp gitmiş Halikarnas için ağlıyorum gizlice. Bu haksızlık olmalı diye söylenirken, bir yandan da ülkelerinde koruyamayanlara ne demeli’ diye öfkeleniyorum. Yine de şanslı sayıyorum kendimi. Hepsini bir yerde bulabildiğim için. Arkasından da ekliyorum: ‘Aferin, devlet müzeleri halka açık ve ücretsiz diye… Bir de metrosunu düşünüyorum Londra’nın, ah bir de bizde olsa diye.. Renk renk çizgilerle anlamak ve kullanmak öyle kolay ki! Burada envayi çeşit, incelemeye uzun uzun açık insan cinsi olsa da, özliyorum ülkemdeki o meraklı, hareketli, verici ve sevecen, çocuksu insanları. Anlatmak istiyorum onlara her şehre soluk alması için, Hyde Park gibi geniş parklar, dalları budanmamış toprakla buluşacak kadar özgür ulu ağaçlar, tertemiz bir hava, ç,çeklerle dolu geniş bisiklet yolları ve temiz sokaklar gerektiğini.
Aydın’daki Menderes nehrini, Ankara’daki Mogan Gölünü, Diyarbakır’daki Dicle’yi Thyme nehrinin kenarları gibi süslesinler istiyorum. Kıskanıyorum ne de olsa geniş, suları olan güzel şehirleri. Uzak uzak ülkelerde, yüzlerce ve binlerce insanı çekiyor diye… Siz de merak ediyorsanız, inceleyin şu fotoğrafları. Anlayın nereler olduğunu altındaki yazılardan. Dayanamıyorsanız, siz de alın çocuklarınızı, gidin keşfetmeye yeryüzünü.